İnsansız Hava Araçlarının Geçmişi, Bugünü ve Geleceği Üzerine

Muhammed Hatiboglu
6 min readFeb 17, 2021

Tarihte insanlar ilk defa bir vasıta ile uçmaya başladıklarında içinde bulunduğumuz bu zamanın imkanlarına ulaşacaklarını herhalde tahmin etmemişlerdir. İnsanlık henüz I. Dünya Savaşı yıllarında ilk defa planör ile uçmaya başladıklarında içinde bulundukları aletle beraber düşman siperlerinden istihbarat toplayabiliyorlardı. Zaten keşif ve gözetleme amaçlarıyla kullanılan insansız hava araçlarının ilkel versiyonları da aynı düşüncenin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştı. QueenBee ve Ryan 147-B gibi programlar da bu amacın bir sonucu olarak tarihte karşımıza çıkmışlardır. Modern anlamda ilk insansız hava araçlarını Tadiran Mastiff ile görebiliyoruz. Devamında gelen ve rekabeti teşvik eden İsrail Havacılık ve Uzay Endüstrisi, IAI, (Israel Aerospace Industries) Scout modeli ile beraber bu iki araç dünyada oldukça yankı uyandırmıştır. Daha sonradan ABD ve IAI ortak yapımı olarak Pioneer, insansız hava araçlarının gittikçe gelişen dünyasında bir örnek olarak yerini almıştı. 2006 yılında sivil havacılık alanlarında da kullanılmaya başlanmasıyla geleceğe bir ışık olmuştu. Bugün geldiğimiz noktada bir tohum boyutundan sıradan bir Airbus boyutuna çeşitli amaçlarda ve boylarda insansız hava araçları üretilirken bunların sivil hayatta nasıl kullanılabileceği akademik araştırmaların odak noktasında bulunmaktadır. İşte bu yazıda insansız hava araçlarının gelişimine ufak bir giriş yapıp günümüzün sivil kullanım alanlarını ve uygulanabilir teknolojilerini irdeleyeceğiz. Tabii bu noktada arta kalan boşlukları doldurmak siz kıymetli okuyucularındır.

Tadiran Mastiff ile IAI Scout, 36–37 kg faydalı yük taşıyabilirken yaklaşık 15000 ft kadar yükseklikte uçabiliyorlardı. Bu arada faydalı yük demek sistemsel ağırlıkların dışındaki taşınabilen yükler demektir. Bu yükseklik araçların etkin kullanımı için bir hayli yeterli olmakla beraber zamanın şartlarına göre oldukça etkiliydi. Gerçek zamanlı video akışı sağlayabilen ve 7 saatin üzerinde uçuş süresi olmasıyla dönemin çatışmalarına damga vurmuşlardı. Sonradan ABD’nin IAI ile beraber geliştirdiği Rq-2 Pioneer ile insansız hava araçları bir kademe daha atlamıştı. Sahip olduğu, kontrol ve yakın hava desteği, keşif ve gözetleme, çatışma sonrası hasar tespiti, arama kurtarma ve psikolojik operasyonlar gibi çok çeşitli alanlarda kabiliyetler bu aracı düşmanlarına karşı caydırıcı bir unsur olmaya aday gösteriyordu. Ancak asıl değinilmesi gereken konu MQ-1 Predator modelidir. 1990’larda üretilen ve sürekli modifiye edilip formda tutulmasıyla uzun yıllar kullanılmıştır. Önceki modellerden daha büyük, daha sessiz ve daha dinamik olarak tasarlanmış ve radyo sinyallerinin dışında komuta merkezinden de idare edilebilen bir yapıya sahipti. 25000 ft dolaylarında görev yapabilen, 10000 ft’den insanları tanıyabilen eşsiz bir örnekti. Özellikle Argos teknolojisi ile bir şehri yüksek çözünürlüklü bir şekilde izleyebilir ve trafikteki araçların plakasına kadar tespit edebilirdi. Toplayabildiği istihbarat ve noktasal saldırı yapabilme özellikleriyle, aynı kefeye koymamak gerektiğini bir kenara alırsak, herhangi bir savaş uçağının çok iyi bir alternatifini oluşturuyordu. Tabi amaç odaklı üretildiklerinden sadece istihbarat toplamak üzere yapılan insansız hava araçları da bulunuyordu. Bu doğrultuda üretilen The Global Hawk ise 65000 ft dolaylarında görev yapabilmekteydi. Tabii bu sayılan araçların hepsi bir amaç için üretilmiş ve göreve uygun bir şekilde modifiye edilmişlerdi. Özellikle tek bir aracın çeşitli amaçlarda kullanılabilmesi elbette maliyetleri de düşürmüş ve bu alanda pazarın gittikçe genişlemesine sebep olmuştur. Temel prensipleri her zaman gözetleme ve istihbarat olsa da bu durumun oldukça geniş bir alana yayılacağını söylemek doğru olur.

İnsansız hava araçlarının sadece sıcak bölgelerde kullanılabileceğini düşünmek büyük bir hata olur. 2006 yılında Federal Havacılık İdaresi (Federal Aviation Administration) afetlerde kullanılması için bir sertifika yayınlamasıyla insansız hava araçları sivil hayatta da kullanılmaya başlandı. Deprem, yangın, kasırga gibi felaketlerden sonra insanlı hava araçlarına göre çok daha az kalkış hazırlığı istediği ve insan kapasitesinin üzerinde havada kalabildiği için bu araçlar vazgeçilmez bir unsur olmuşlardır. 2010 yılında akıllı telefonlarla kontrol edilebilen daha küçük dronlar ortaya çıkmış ve 2013 yılında bu araçlar daha yaygın hale gelmiştir. Her kesimden insanın rahatlıkla ulaşabileceği bir pazar haline dönüşmüştür. Sivil hayatın kullanım alanlarına hızlıca yayılan dronlar Amazon ve Facebook gibi şirketlerin paket tesliminde kullanabilecekleri bir araca dönüşmüşlerdi. Tabii silahlı olarak kullanılan insansız hava araçları bu dronlardan farklı olması yanında bir amaç için dizayn edildiği için literatürde oldukça geniş bir sınıflandırması vardır. Bu konuda silah taşıyıp taşımadığı, kanat açıklığının ne kadar olduğu, faydalı yük kapasitesinin aralığı ve kanat şekli gibi çeşitli konularda sınıflandırma seçenekleri vardır. Bunca sınıflandırma arasında insansız hava araçlarının özelinde geliştirilen teknolojiler de bulunmaktadır. Özellikle son yıllarda otonom bir şekilde hareket edilebilen ve görevini yine otonom bir şekilde yerine getiren projeler söz konusudur. Hatta bu tür çalışmaların çoğunun proje aşamasını çoktan geçtiğini ve pek çok araçta kullanıldığını da ek bilgi olarak verebiliriz. Uçak gemisine bile otonom iniş yapabilen ve hatta otonom şekilde yakıt ikmali yapabilen gelişmeleri X-47B ile görmüştük. Bu saydığım özellikler askeri alanda olsalar da gelecekte neden sivil alanlarda da kullanılmasınlar?

Günümüzün şartlarında bazı görevlerde bir işi insanın yapması makinenin yapmasına göre daha maliyetli olarak görülmektedir. Özellikle otonom bir teknolojide insan faktörünün olup olmaması gerektiği tartışılan bir konudur. Bugünlerde insan-makine geçişlerinin eşik noktasında olduğumuz oldukça bariz bir şekilde görülmektedir. Son on yılda insansız hava araçlarının çeşitli alanlarda kullanılabilir olması bu maliyeti tekrar düşünmeye yol açmaktadır. Arama & Kurtarma, Çevre Koruma, Posta ve Teşkilat, Uzay Çalışmaları, Deniz Araştırmaları ve Hava ve Kara Güvenliği gibi muhtelif konularda insansız hava araçları etkin bir şekilde kullanılmaktadır. Bütün bu alanlarda insan gücünün yetersiz veya daha verimsiz kaldığı durumlar olmaktadır. Bir deprem olduğunda bölgede yaşayan insanların o kargaşada hasar raporu çıkarabileceğini düşünmek akılcı bir yaklaşım değildir. Deprem anında ilgili ekiplerin oraya gelmesi ve bölgedeki insanların ihtiyaçlarını gidermesi beklenir. İşte yine bu sırada bir insanlı uçağın havaalanından kalkış yapması ve bölgeyi havadan taraması, fotoğraflaması ve raporlaması oldukça uzun süreç isteyen prosedürlerdir. Bölgede ekiplerin daha hızlı hareket edebilmeleri ve depremden etkilenen binaların hızlıca tespit edilmesi olası can kayıplarını önleyebilir. Bu görev için herhangi bir insansız hava aracının kalkış yapıp bölgenin üzerinde uçuş gerçekleştirmesi hem çok daha hızlı veri elde edilebilmesini hem de daha çok faydayı az maliyetle elde edilmesine sebep olabilir. Öte yandan stratejik önemi olan petrol yatakları, doğalgaz boru hatları ve hatta deniz altındaki cevher yatakları için gözetleme yapmak için kullanılan insansız hava araçlarının verimi insanlardan çok daha fazla olacaktır. Deniz altında sınırlı süre kalabilen bir insana karşı zorlu koşullarda etkilenmeden saatlerce görev yapabilen bir İHA hemen hemen herkes tarafından tercih edilecektir. Öte yandan özellikle inşaat gibi alanlarda dronların kullanımı artmaktadır. Bir köprü inşaatını düşünün. Köprünün önemli parçalarından olan halatları, otonom şekilde görevlendirilen dronlar tarafından çok rahat bağlayabiliyor. Yine boyanması gereken bir duvar işini aynı otonom dronlar gerçekleştirebiliyor. İnsanlar için hayatı tehlikeye sahip işlerde ki mesela elektrik direklerindeki tellerin onarımı gibi görevler tam dronlara uygun görevlerdir. Bu sebeplerden dolayı dronlar ve insansız hava araçları insanlar için vazgeçilmez bir araç olmaya devam edecek ve bu tip görevlerde insan faktörünün aradan çekilmesine sebep olacaktır.

İnsansız hava araçları gökyüzünün birer bekçisi ve yeryüzünün ihtiyaç duyduğu en kritik araçlardan biridir. Gökyüzünde bekçilik yaparken yeryüzünde geleceğin akıllı şehirlerinin inşaasında kullanılacak önemli bir etkendir. Bu şehirlerinde dronlar, gökyüzünde sürü ile hareket eden bir kuş sürüsünü andıracaklardır. İnsansız ulaşım sağlayabilen taksi dronların, şehirlerarası paket teslimatı yapabilen kargo dronların, hatta belki de 10000 ft dolaylarından bizlere 5G internet verebilecek dronların ayak sesleri bir süredir akademik alanlarda literatürü doldurmaktadır. Bu alanlardaki çalışmaların çalışmaların özellikle 5G, Blockchain ve IoT alanında birbiri ile iletişimin yoğunlaşması hususunda olan çalışmaların bunun bir öngörüsü olduğu kanaatindeyiz. Yapılan çalışmalardan bazıları akıllı şehirlerin üzerinde birbirlerine bağlı olarak interneti her köşeye ulaştırabilmesi gibi konularda yoğunlaşmaktadır. Diyelim ormanlık alanda kayboldunuz ve telefonunuz çekmiyor. Havada kurulacak bir dron ağı size her köşede internet sağlayabilir ve böylece evin yolunu bulabilirsiniz. Belki de onlarda dronun havada birbirine bağlı olması ve aynı veri akışını sağlayabilmelerini de Blockchain ile bağdaştırabiliriz. Bir mağazanın veya tüketicinin ihtiyacı olan ürünü gerekli yerlerden tedarik ederek ürünü talep eden yerlere ulaştıran bir kargo dronu, tedarik zincirinin düşük maliyetli bir bloğu olacaktır. Bu döngüde kayıtların her zaman şeffaf olarak tutulması da müşteri ve üretici arasında ilişkiyi diri tutacaktır. Her şeyden önemlisi geleceğin şehirlerinin ve özellikle insanlarının ihtiyaç duyduğu hızı ya da daha doğrusu bir an önce istediğini elde etmek isteyen aceleci insan yapısına bir cevap olabileceğini düşünüyoruz.

Sonuç olarak, bir tohum boyutundan Boeing boyutuna kadar çeşitli boylarda ve amaçlarda üretilen bu araçlar hayatımızı elbette kolaylaştıracaktır. Insan ve makine döngüsünde zincirleri birleştirmekten ziyade ayrıştırıcı bir unsur olmaya aday olsa da hayatımızı daha da hızlandıracağı kesindir. Ancak bu kesinliğin bize olan faydasını da zaman gösterecektir. Gelecekte akıllı şehirlerin atmosferi olmaya aday bu araçların internet ağımızın bir modemi olmaları çok uzak değil gibi. Hatta evcil bir hayvanımız da olabilirler. Nitekim aceleci tavrımıza aldığımız cevap bizim için elbette bir son olmayacaktır. Belki de başımız üzerinde duran bir atmosfer oluşturacaklardır. Kim bilir. İnsanlık devlerin omzunda yükselirken, sizce bu gelecek dünyada kaç insan için gelebilecek? Belki de çoğumuza gelmiştir ve bizim de haberimiz yoktur.

--

--